En İyi 10 Distopya Romanı

1984 – George Orwell

1949 yılında basılan 1984 isimli distopya romanı, her şeyin devletin kontrolünde olduğu muhalefeti ve hafızası olmayan bir toplumu anlatıyor. Big Brother (Büyük Birader) kavramını literatüre kazandıran bu kitap, ilk basıldığı günden bugüne kadar değerinden en ıfak bir şey kaybetmemiştir. Güncel olayların bile politikalara göre uyarlanarak değiştirildiği, tarihin her saniye tekrar yazıldığı ve ,insani duyguların baskılandığı bir toplum düzeninde sorgusuz sualsiz yaşayan bir adamın günlük tutmaya başladıktan sonraki yaşadıklarını konu alıyor.

Sineklerin Tanrısı – William Golding

Issız bir adaya düşen çocukların maceralarını anlatan kitap, bir çocuk kitabı gibi görünüyor olsa da karakterlerin iç dünyaları ortaya çıkmaya başladıkça insanlığın zaaflarını ortaya döken bir kült haline geliyor. Büyük Britanya uygarlığının nasıl kurulduğunu anlatan Sineklerin Tanrısı hem edebiyat dünyasında hem de okuyucu da çarpıcı izler bırakıyor.

Cesur Yeni Dünya – Aldous Huxley

Cesur Yeni Dünya; kadın-erkek ilişkilerinde bağlanmanın iyi görülmediği, daha embriyo iken herkesin zeka seviyesi ve yapacakları işleri belirlendiği, sınıflar arasında geçiş veya temasın neredeyse imkansız olduğu bir düzeni anlatıyor. bilim ve teknolojinin kullanılması ile totaliter bir rejim tarafından yönetilen toplumun, distopik bir dünyada yaşamaya çalışmasını konu ediniyor.

Zaman Makinesi – H.G. Wells

Zaman Makinesi, ileriki zamanda insanı nelerin beklediğine dair anlatılan bir distopik romandır. Okurken insanlığın geleceği için endişe etmeden duramayacağınız bu kitap, zamanda yolculuk eden ve geleceğin ırkı ile tanışan adamın tanık olduğu yaşamı konu alıyor.

Otomatik Portakal – Anthony Burgess

Belirsiz bir gelecekte anarşist faaliyetlerle dolu bir toplumda, yönetim insanları şartlandırarak şiddetten uzaklaştırmaya çalışıyor. Sadece gücü yettiği için insanlara zarar veren çeteler, dışarıdan müdahaleler ile durumu düzeltmeye çalışanlar… İngiliz yazar Anthony Burgess’in distopik romanı Otomatik Portakal, şiddete eğilimli çete lideri Alex’in sert eleştirisini anlatıyor.

Fahrenheit 451 – Ray Bradbury

İlk kez 1953 yılında basılan ve hızlı bir şekilde popüler olan Fahrenheit 451, devlet sansürünün yıkıcı oluşunu, totaliter hükümetlerin dehşetini anlatan başyapıt niteliğinde bir distopya romanıdır.

Guy Montag, hayatındaki tüm yanlışların doğrularla yer değiştimesinden sonra eşini, işini ve yaşantısını yeniden gözden geçirir. Montag’ın hissettiği duygularla başlayan hikaye, sansürle, kültür endüstrisiyle ve totaliter rejimlerle ilgili keskin bir eleştiri yapıyor.

Açlık Oyunları – Suzanne Collins

Açlık Oyunları, Ateşi Yakalamak ve Alaycı Kuş isimli üç dizilik kitaptan oluşan bu seri, uzak bir gelecekte Kuzey Amerika’da kurulmuş olan Panem’de yaşayan Katniss Everdeen’in ağzından anlatılıyor.

Roman serisi, biri gelişmiş olan Capitol, diğeri Panem olan iki halkı anlatıyor. Her yıl ülkenin 12 mıntıkasından seçilen 12 ile 18 yaş arası bir kız ve bir erkeğin tek kişi kalana dek savaştığı ve Capitol’un görsel bir şölen şeklinde izlediği televizyon programıdır.

Körlük – José Saramago

Körlüğün salgın olduğu bir ülkede yönetim de dahil tüm düzenlerin bozulduğunu anlatan kitap, beklenmeyen bir felaketle çöken, bencilleşen ve değer yargılarını yitiren bir toplumu anlatıyor. José Saramago tarafından yazılan bu kitap, büyük bir şiirsellikle hikayesini anlatıyor.